Çokluk tekin içine sığmaz

Tekleşmeler

Bugün politik alanda, medyada, genel olarak düşünce hayatında çoğulculuktan uzaklaşıp tek fikir, tek teori, tek anlayış, tek parti ya da liderin iradesini dayatma çabaları güç kazanıyor. Görüş ve inanç çoğulluğu hatta kimlik çoğulluğu tanınmak istenmiyor. Çoğu yerde sadece farklı fikir ve görüşlerin değil dil, din, sınıf veya toplumsal cinsiyet farklılıklarının ifade edilmesi, hatta görünür kılınması bile egemen elitler tarafından engellenmek isteniyor.

Bu otoriterleşme ve totaliterleşme eğilimlerinin bir temeli derinleşen krizler ve yoğunlaşan eşitsizlikler karşısında egemen elitlerin artan çaresizliği. Bir diğer temeli de azami kâr dürtüsünün, dolayısıyla üretimcilik ve tüketimciliğin tutsağı haline gelmiş olan ekonominin hızlanan teknolojik gelişmeyle birlikte her alanda iyiden iyiye tekleştirici bir işleyiş kazanmış olması. İmalatta robotlaşma, tarımda monokültürleşme, imalat-ticaret-tarım-finans-teknoloji de aşırı tekelleşme ve oligopolleşme.

Egemen çıkarlar açısından bakıldığında önde duran tek gelecek: Tek düzen, tek değer, tek kültür, tek perspektif oluyor.

Çoğullaşmalar

Ne var ki merkezlerdeki bu tekleşme ve tekelleşme çabalarına Hayat çeperlerde daha çok çeşitlenerek, çoğullaşarak karşı koyuyor. Teknolojik gelişmeler tekleştirmeye olduğu kadar ister istemez çoğullaşmaya da yeni imkânlar tanıyor.

Ürün çeşitliliğinin artması yaşam tarzları, toplumsal cinsiyetler, kültürler ve düşünce akımlarının çeşitliliğinin artmasıyla atbaşı gidiyor. Egemen kesimler daralır ve tekleşirken çalışan kesimler çoğullaşıyor ve çeşitleniyor. Meslekler, çalışma tarzları çeşitleniyor. Yeni tarz artizan/zanaatkâr uğraşlar yaygınlaşıyor.

Tekleşme ve çoğullaşmaların girdabında

Son yirmi yıl içinde merkezlerde ve çeperlerde birbirine paralel gelişen bu iki süreç arasında sıkışan geleneksel merkez partiler (genellikle muhafazakâr sağ ve sosyal demokrat sol olarak adlandırılan partiler) giderek zayıfladılar ve güç kaybettiler, çoğu ülkede silinmeye yüz tuttular.

Bu ortamda küreselleşmenin tekdüze hale getirici kuvvetlerine karşı tabandaki değişik tepkilerden yararlanarak merkez partilerinin bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan, yeni-yerelciliğin ve yeni-milliyetçiliğin tehlikeli biçimlerini destekleyen bir tür yeni gericilik ortaya çıktı.

Benzer karşı tepkiler içinde boy atan yeni toplumsal hareketlere yabancı kalan geleneksel sol ve sosyalist partiler de merkez partileri gibi eridiler.  

Çokluğu tekin içine sığdırmak hiçbir durumda mümkün değildi.

Yeni toplumsal hareketler

Yeni toplumsal hareketleri yeni gericiliği destekleyen sosyal kesimlerin tepkilerinden ayırt eden üç ortak özellik var: diyaloga açıklar, bölücü değil birleştirici olmak istiyorlar ve hem ulusal hem de uluslararası düzeyde dayanışmadan yanalar. Bu hareketlerin katılımcıları özgürlüğü kendi bireysel ihtiyaçlarını sürekli vurgulamaktan çok dayanışma olarak görüyor.

Çalışanların yeni tarz mücadeleleri ortaya çıkmaya başlıyor – Fransa’da sarı yeleklerin, Amerika’da Amazon çalışanlarının, Türkiye’de moto kuryelerin, Hindistan’dan Latin Amerika’ya birçok yerde küçük çiftçilerin ve tarım işçilerinin yeni direnişlerini görüyoruz. Beyaz yakalı çalışanlar çok çeşitli biçimlerde yeni üretim ve çalışma, dayanışma ve yaşam tarzları deniyor, yaratıcı etkinlikler sergiliyorlar. Gezi yaşamaya devam ediyor.

Öte yandan son on yıllarda bütün dünyada iki hareket belirgin bir şekilde öne çıkıyor: kadın hareketi ve yeşil hareket. Her iki hareket de çeşitlilik gösteriyor, çoklu bileşenlerden oluşuyor, buna rağmen (belki de bu sayede) istikrarlı bir şekilde genişliyor ve güçleniyor.

Kadınlar

Kadınlar bugün insanlığın sosyal mücadeleler tarihinin yeni lokomotifi olarak öne çıkıyor. Bugün bütün eylemlerde geçmişten farklı olarak genç erkeklerden çok kadınlar en önde yer alıyor. Kadınların öne çıkmasına yalnızca kadın hakları için mücadelenin yükselişinde değil, çevre hareketinde, insan hakları ve demokrasi mücadelelerinde ve parlamentolarda ve hükümetlerde kadınların birçok yerde ön saflarda çok yaratıcı biçimlerde yer almaya başlamalarında da tanık oluyoruz.

Kadınlar her yerde, her coğrafyada, her sosyal kesimde varlar ve girmedikleri hiçbir alan, başaramadıkları hiçbir meslek, adım atmadıkları hiçbir faaliyet alanı kalmadı. Her yerde kendi rollerini artırmak istiyorlar. Ve çok cesurlar.

Bugün aynı zamanda kadın meselesinin kendi içinde diğer bütün temel sorunları barındırdığını, hepsinin iç içe geçtiği yoğun yumaklar oluştuğunu görüyoruz. Başka türlü söylersek, bütün hareketlerin yolları kadınlardan geçiyor.

Tarihin çağrısı

Bütün bunların temelinde feminen olanın özgüllüğü yatıyor.

Erkekler mühendisler gibidir, dışlarındaki dünyayı seyrederler, onu üzerinde çalışılacak bir nesne gibi görürler, her durumda onu yönetmek isterler, bütün konuşmaları dışlarındaki dünyayla ilgilidir, anlamı orada ararlar.

Kadınlar zanaatkârlar gibidir, işlerine bakarlar, inceliklere duyarlıdırlar, bütün konuşmaları yaptıklarıyla ilgilidir, anlamı hayatın içinde, onun bir parçası olmakta bulurlar.

Bruno Latour’un e-flux architecture’da yayınlanan “Production or Engendering?”

başlıklı yeni bir yazısında vurguladığı bir konu bu bakımdan çok aydınlatıcı:

Çalışma ve örgüt sosyolojisinin bulguları uzun zamandır bir otomobil montaj hattını ilerletmenin ya da bir siparişi tamamlamanın ne kadar çok mikro icat gerektirdiğini gösteriyor. Planlama ofisleri montaj hattında olan bitenin farkında olmayabilir ama işçiler montaj hatlarının ne kadar robotlaştırılmış olsa da kendi müdahaleleri olmadan birkaç dakikada bir tutukluk yapacağını çok iyi bilir. Daha genel olarak, meyvesini verene kadar hattın bir noktada her parçasında minik bile olsa bir inovasyonla yeniden başlatılması gerekir. Her türlü üretim, aslında içinde ve çevresinde yapılan bu tür sayısız müdahale sayesinde gerçekleşebilir.

Ne var ki sadece montaj hattı planlamacıları değil, “üretim sistemi” dediğimiz şeyin tümü işçinin üretim çalışmasının bu gerçek niteliğinin farkında değil, bunu görmezden geliyor. İşçinin sürecin her anında gösterdiği ihtimam, yaptığı bakım, asıl meydana getirme çabaları dikkate alınmıyor.

O yüzden bizim “üretim sistemi” dediğimiz şey her zaman onu mümkün kılan şeyin sadece bir parçasıdır ya da daha uygun bir sözcükle söyleyecek olursak, sistemin yaşayabilirliği her zaman olduğu gibi bugün de “hesaba katamadığı” bir şeye dayanıyor. Kısaca, gözle görülür üretimi mümkün kılan gözle görülebilir olmayan feminen emektir. O nedenle, “üretim sistemi” tanımı gereği, içinde gerçekleştiği koşulları görmezden gelen, hatta inkâr eden bir organizasyon biçimidir.

Aslında işçinin sürece kattığı bu ihtimam, özen, bakım yaşam formlarının meydana getirilmesinde de belirleyici esas aktör olan kadınsı, dişil, feminen olan’ın bir özelliğidir. Ve biz bu özelliği insanın (sadece kadınların değil erkeklerin de) yaşam formlarının ve onları besleyen ekosistemlerin meydana getirilmesine her katkıda bulunduğu yer ve anda görebiliriz. Örneğin, bebeği anasının rahminden çekip alıp havaya kaldırarak ilk nefesini almasını sağlayan ebe (isterse erkek bir kadın doğumcu olsun) birazcık daha az özen ve dikkat gösterse bebeği kolaylıkla elinden düşürüp ölümüne sebep olur.

Öte yandan “kadının fendi erkeği yendi” atasözünden de anlaşılabileceği gibi, erkek egemenliğine karşı mücadelede kadınlar yüzyıllar içinde deneme yanılma yoluyla çeşitli ustalıklar da kazanmışlardır. (Türk Dil Kurumu bu atasözünü şöyle yorumluyor: “Kadınlar erkeklere göre daha kurnazdır. Sergiledikleri çeşitli oyunlar üzerinden erkekleri alt edebilirler. Eğer mücadele gösterir ve sabırlı davranırlarsa, inatçılıkları ile her erkeği dize getirebilirler.”)

Gene de tarih boyunca kadınsı, dişil, feminen olan gözden düşürülmeye, uzak tutulmaya, unutturulmaya çalışılmış hatta zulümlere hedef yapılmış ve ekonomi sürekli erkekleşen bir şekilde geliştirilmiştir.

Bilgi ekonomisinin ağırlık kazanmasıyla hayatta aklın (ve derin düşüncelerin) yanı sıra duyguların da (düşünce kısa yollarının) belirleyici olduğunu öğrenmeye başlıyoruz. Erkeksi çalışma, yaşama ve var olma tarzının, adale ve mantık gücünün, imalat ve istihraç inovasyonunun rolü azalırken bakım, özen, ihtimam ve onarımdaki inovasyonların öneminin belirleyici hale gelmeye başladığını görüyoruz. Çalışma saatleri, ürün ağırlıkları ve boyutları, maddi bileşkenler gibi ölçülebilir (dolayısıyla değişim değeri hesaplanabilir olan) büyüklüklerin önemi azalırken, ölçülebilir olmayan (dolayısıyla piyasa değiş tokuşlarına elverişli olmayan) cisimsiz nitelikler ile ürünlerin konsept ve tasarım kalitelerinin —hem nesnel hem öznel olarak— esas ihtiyaç duyulur şeyler haline gelmekte olduğunu görüyoruz.

Pandemi döneminde tüm dünyada hayatları pahasına hastalar için kendilerini paralayan doktorundan hemşire ve teknisyenine kadar (çoğu kadın olan ve hemen hepsinin katkısı esasta kadınsı olan) sağlıkçıların emeğinin pahasını kim hesaplayabilir? 

İşte bütün bu nedenlerle: Tarih şimdi asırlardır “yok sayılan“, “ihmal edilen”, “bastırılan”,  kadınsı, feminen olanı artık hak ettiği yeri almaya çağırıyor. 

Öte yandan kadın haklarına ve kadın hareketine şiddetle karşı olmak son dönemde birçok ülkede yükselen yeni gerici, sağcı güçlerin en önemli ortak yanlarından biri. Yeni gericilik her yerde kadınların son yıllarda elde ettiği çeşitli hakları geri alabilmenin peşinde. Kadınların hareketlerinin kendilerinin budamaya çalıştıkları demokrasi, insan hakları ve çevre hareketlerinin katalizörü olacağının farkındalar. Buna karşılık politik yelpazenin solunda yer almak hemen her yerde kadın hareketinin destekçisi olmayı gerektiriyor.

Çevre hareketi

Sözünü ettiğimiz ikinci önemli çok bileşenli hareket olan çevre hareketinin en yeni bileşeni olan (ve gene genç bir kızın öncülüğünde başlayıp yaygınlaşan) “Cumaları Gelecek İçin” hareketi yüzden fazla ülkede farklı milliyetlerden, dinlerden, kültürlerden, sosyal sınıflardan on binlerce çocuğu birleştiriyor. Onlar kaderlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu yaşayarak görüyorlar. Çünkü günümüzde iklim değişikliği her bakımdan giderek küresel çapta ve kolektif deneyimlenen bir olgu haline geliyor. O yüzden bu kadar küresel bir eylem daha önce hiç görülmemişti.

İlk başta çoğumuza tuhaf yerel hava değişiklikleri gibi gelen, sonra şurada alışılmamış çılgın bir sel burada öldürücü bir ısı dalgası gibi bir dizi bağımsız olay şeklinde cereyan eden küresel ısınmanın şimdi artık birleşik bir olgu olduğunu, aşırı hava olayları ile mevsimlerin bozulmasının bunun sadece birer unsuru olduğunu görüyoruz. 

O nedenle çevre hareketi bugün karbon salımlarının azaltılarak küresel ısınmanın en çok 1,5 ⁰C’de tutulmasından, hava, su ve toprağın yaşam formlarını destekleme kabiliyetinin bozulmasının önlenmesine, canlı türlerinin yığınsal yok oluşuna izin verilmemesine kadar çok kapsamlı hedeflere yöneliyor. Ulusal parlamentolardan uluslararası anlaşmalara kadar birçok platformda paylaşılan en temel küresel sorun haline gelmiş bulunuyor.

Çevre hareketi son tahlilde her türlü hegemonyaya karşı mücadelenin çözüm potansiyelini içinde taşımaktadır. İnsanın doğaya hâkim olamayacağı, onu kontrolü altına almasının imkânsızlığı kendini kabul ettirdikçe, insanın diğer insanlar üzerindeki hegemonyasının sürdürülemezliği de kendini kanıtlayacaktır. Kuşkusuz bunun tersi de doğrudur. Doğanın bir parçası üzerindeki tahakkümün azalması diğer parçalar üzerindeki tahakkümün de sarsılmasını getirecektir.

Çoğu devlet ve hükümet yöneticisinin Paris İklim anlaşmasının ve izleyen konferansların karbon salımlarının azaltılmasına ilişkin ortak kararlarını hayata geçirmekte ayak sürümesinin bir nedeni de bunun bilincinde olmaları olsa gerek.

Politik yelpazede yer alan güçler bugün çevre hareketi karşısında da kadın hareketi karşısındakine benzer bir farklılaşma gösteriyor. En sağda yeni gericilik iklim değişikliğini reddederek ya da görmezden gelerek küresel mücadeleyi baltalamaya çalışırken solda yeşiller etkili bir yer tutuyor ve en solda ise “Extinction Rebellion” gibi isyan hareketleri ortaya çıkıyor. ABD ve AB’de sol ve demokrasi yanlısı kesimlerde Yeni Yeşil Dönüşüm yaklaşımları güç kazanıyor.

Yeni gericilik

Öte yandan iklim değişikliğini hızlandıranlar ile insanları yerlerinde yurtlarında yaşayamaz hale getirip daha yaşanabilir yerlere göç etmek zorunda bırakanlar, işsizliğin ve gelir eşitsizliğinin artmasının sorumluları bir ve aynı zihniyetin temsilcileri: doğa üzerindeki tahakkümlerini, diğer insanlar üzerindeki tahakkümlerini ne pahasına olursa olsun sürdürmek isteyenler.

Bunların her yerde yeni gericilikten bekledikleri mevcut düzeni tehdit eden hareketlerin engellenmesi, bunları besleyen kaynakların (demokrasinin, insan haklarının, eleştirel medyanın ve eleştirel sosyal bilimlerin, genel olarak eleştirel düşüncenin) kurutulması. İşte, onun için de çok farklı ülkelerdeki yeni “güçlü adamlar” uygulama ve davranışlarında bu kadar birbirlerine benziyor.

Hazır çözümler yok

Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra politik algıda sosyal sorunun önemini yitirdiği, bunun yerine kimlik sorunlarının ağırlık kazandığı bir dönem yaşandı. Şimdi ise bunların karşılıklı olarak birbirlerini içerdiği, giderek iç içe geçtiği daha iyi görülüyor. Her sorunun sosyal sınıfsal bir temeli var ve her sorun kendini şöyle ya da böyle bir kimlik sorunu olarak ifade edebiliyor. Böylece sosyal hareketler kimlik talepleriyle, kimlik hareketleri sosyal sorunlarla bağdaşmaya başlıyor.

Sorunlarımız uzun dönemler boyunca birikmiş sorunlardır, tek bir anda, tek bir atılımla değil ancak uzun (ve gitgelli) süreçler içinde ve önceden belirlenmiş formüllere göre değil deneme yanılma adımlarıyla çözülebilecek sorunlardır. Sorunlar arasında çözüm önceliği aramak (aşamalar halinde düşünmek) kadar bunların tek başına yerel düzeyde çözülebileceğini sanmak da (milli veya yerli bloklar halinde düşünmek) çözümden çok yeni sorunlar getiriyor. Çünkü çoğu durumda evrensel (her alanı kesen) ve küresel (her ülkeyi kesen) sorunlarla karşı karşıyayız. Onun için bütün sosyal hareketlere eşit değer vermek ve bütün gezegensel aktörleri eşit olarak dikkate almak gerekiyor. 

Evet, hazır çözümler yok. Çözümün kuralları önceden verili ya da nesnel olgular veya standartlar olarak mevcut değil. Onun için höristik bir yaklaşımla mücadeleler, tartışmalar, müzakereler içinde yol alarak süreç içinde çözümleri kendimiz çıkaracağız. Çözümler bugün, buradan, bu birikimden türeyecek. Uluslararası ya da evrensel olanı da burada olanın içinden görecek ve bulacağız.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s