Artık her şey para. Her şeye para gözüyle bakılıyor. Her şey parayla ölçülüyor. Türkiye’de iktidarın en büyük “başarısı” bu oldu.
Aslında paranın mutlak hâkimiyeti yönünde güçlenen böyle bir eğilim son on yıllarda bütün dünyada öne çıkıyor. Ama paranın gücünün henüz sınırlı olduğu dönemlerden miras siyasi kurumların —parlamento, kuvvetler ayrılığı, kamusal alan, basın, sivil toplum vb.— hâlâ belli ölçülerde etkili olduğu ülkelerde bu eğilim, tüm bu kurumların fiilen etkisiz hale getirildiği bizim ülkemizde olduğu kadar güç kazanamadı.
Geleneksel olarak değer ölçüsü, mal ve hizmetler için değiş tokuş aracı veya saklama/biriktirme aracı olarak kullanılan para, verdiğimiz şeye karşılık aldığımız şeydir. Tarihsel süreçte ekonomik değiş tokuş aracı olarak ortaya çıkan para giderek ekonomi dışı alanlarda etki ve güç kazandı. Değiş tokuşlar eşit ve adil olmaktan uzaklaştığı ölçüde paranın ekonomideki ve diğer alanlardaki etkisi ve gücü de arttı. Bu güç değiş tokuşların kural ve ölçütlerinin yeniden belirlenmesinde etkili olduğu ölçüde eşitsizlikler daha da arttı.
Paranın gücünün yayılması hem her şeye parasal getirisi açıdan bakmaya başlamamızı hem de her şeyin parayla alınabilir hale gelmesini getiriyor. Örneğin en temel insani kavramlardan biri olan sevgiye artık evliliğin ya da partnerliğin ekonomik değeri bakımından bakılmaya başlanıyor. Parayla alınabilir hale gelmek elbette o şeyde bir başkalaşıma da yol açıyor, sevgi başkalaşıyor, insani karakterini yitirmeye başlıyor.
Doğa, hayvanlar, bitkiler, toprak, hava, su ve aynı zamanda eğitim, sağlık, dostluk, hatta sanat ve felsefe hepsi aynı başkalaşıma maruz kalıyor, sağladıkları ekonomik yarara göre değer görüyorlar. Kendi başlarına bir değerleri kalmıyor. Doğaya sadece doğa olduğu için ya da felsefeyi sadece felsefe olduğu için bakmaz oluyoruz. Daha çok parasal değeri açısından değerlendiriyoruz. Her şey paranın egemenliği altına giriyor.
Ahlak ve maneviyat da öyle. Para getiriyorsa yolsuzluk, hırsızlık ahlaklı davranış kategorisine dahil olabiliyor, dini vb. kurumlar para üretim ve dağıtım mekanizmaları haline geliyor.
Son on yıllarda gördüğümüz gibi ekonomik değiş tokuş sistemleri yaygınlaştıkça, piyasa ekonomisi ve uluslararası ticaret ve finans küreselleştikçe paranın her alana nüfuz edici gücü katlanarak artıyor —tıpkı örneğin Google vb. platformları kullananların sayısı arttıkça bu platformların gücünün artması gibi. Ve parası görece daha çok olanların gücü ise daha da çok artıyor.
Para sistemi kapitalist sistemden daha fazla bir şey; bu sistem binlerce yıl önce, karşılıklı alıp vermelerin (armağan, lütuf ekonomilerinin) giderek değiş tokuşlar (ölçü temelli, hesaplamaya dayalı eylemler) haline gelmesiyle oluşmaya başladı. Kapitalizm bu sürecin sonucu olarak ortaya çıktı ve sonuçta onu böylesine baskın hale getirdi. İnsanlar artık her şeye paranın prizmasından bakar hale geldiler.
O kadar ki bugün insanları para olarak görebiliyoruz. Para getirici insanlar, paraya mal olan insanlar…. Satın alınabilen insanlar, satılabilen insanlar. Parayla itibar orantılı hale geldiler. Parası olan itibarlı sayılıyor, itibarlı olan paralı oluyor.
Paranın büyülü gücü şuradan geliyor. Bir yandan düşünce ve davranışlarımızı, amaç ve hedeflerimizi, yaşamımızı belirleyen tek ölçüt haline gelmiş durumda. Her şeyi para için yapar hale geliyoruz. Para her şeyi ölçüyor, değer biçiyor, her şeyi bize tek bir mercekten gösteriyor. Ama aynı zamanda onun aynasında ulaşmak, elde etmek, sahip olmak, yapmak istediğimiz her şeyi hayal edebiliyoruz. Paramız olduğunda alamayacağımız hiçbir şey yok. Tek ölçü para, algılarımızda muazzam bir çoğulluğu, çokluğu, çeşitliliği temsil ediyor. O zaman her şeyimizi paraya göre hizalıyoruz, her adımımızı ona göre atıyor, ona göre sıralanıyoruz. İşte paranın egemenliği!
Bugün para sistemi muazzam kapsam ve boyutlara ulaşan bir ağlar imparatorluğu kurmuş durumda. Birbiriyle bağlantılı karayolları, deniz yolları, hava yolları, iletişim ve internet ağlarıyla dünyanın en ücra noktalarına, aynı zamanda aşağılara yeryüzünün ve okyanusların derinliklerine ve şimdilerde de yukarılara uzaya ve yıldızlara uzanıyor. Para (tüm etkileriyle birlikte) bu muazzam ağda dolaşıp duruyor, tüm bu dünyayı bağlantılandırıyor ve birleştiriyor.
Bugün dünya üzerindeki çeşitli ülkeler, bölgeler, halklar, topluluk ve toplumlarda kapitalizm; sanayileşme, kentleşme, dijitalleşme vb. bakımından çok farklı yapılar, birleşimler, işleyiş ve görünümler sergiliyor, hepsinin tarihsel arkaplanları ve kültür ve yaşam tarzları farklılıklar gösteriyor. Ama hepsi aynı para sisteminin etkisi kapsamında. Sadece tarihsel açıdan değil, bu nedenle de yukarıda “para sistemi kapitalist sistemden daha fazlası” dedim. Para değişik hız ve kapsamlarda, değişik ölçülerde giderek hepsinin yaşamında belirleyici hale geliyor.
***
Ama dünya üzerinde para sisteminden daha yaygın, daha güçlü, daha etkili ve daha bağlantılı olan, sayısız kopmaz bağla birbirlerine bağlı sayısız aktörden oluşan bir sistem daha var. O sistem Hayat. Bakteriler, yosunlar, hayvanlar, bitkiler ve biz insanlara kadar tüm canlılardan (sayısız hayattan, yaşamdan, candan) oluşan eşsiz —evrende henüz bir başka benzerine rastlamadığımız—bir sistem. Büyük harfle yazılan Hayat.
Hayat doğurgandır ve evrim içindedir. Yaratıcıdır. Aralıksız yeni hayatlar yaratır. Hayat’ı oluşturan unsurlar karşılıklı bağımlılık içindedir ve muazzam bir ağ halinde sürekli hareket halindedirler. Varlık/varoluş Hayat’tır. (Biz insanlar Hayat’ın sadece bir unsuruyuz. Diğerlerinden ne daha güçlü ne daha özel ne de daha akıllıyız. Sadece farklıyız.)
İki sistem, Hayat sistemi ile para sistemi birçok şekilde çakışıyor, iç içe giriyor ve birbirlerini etkiliyor. Bugün yaşadığımız sorunlar bu iki sistemin birbirinin işleyişini bozmaya başlamış olmasının sonucu.
Para sistemi insanı Hayat’tan uzaklaştırıyor, ona yabancılaştırıyor. Para dolaşımını genişletmek ve kendini artırmak için yeni alanlar yaratılmasına ihtiyaç duyuyor. Her şeyin yapay olanı üretiliyor. Yabancılaşmanın zirvesi olarak sırada yapay evren (metaverse) ve yapay hayat var.
Genişleyen ve büyüyen para sistemi aynı zamanda iklim değişikliği, hava, su ve toprak kirliliği, türlerin yok oluşuyla hayat sistemlerini bozuyor.
Ama Hayat da para sistemini bozuyor. Koronavirüs pandemisinin etkileri sadece bir örnek.
Ne yapacağız?
Bu iki çok bağlantılı karmaşık sistem arasında şöyle bir fark var. Hayat’ı biz belki geliştirdik ama yaratmadık, para sistemi ise tamamen insan yapımı bir sistem.
İnsan yapısı olan her şey gibi eksikli, hatalı, kırılgan (“insani, çok insani…” diyordu Nietzsche).
Hayat’ı kontrolümüz altına alamayacağımızı, ona egemen olamayacağımızı geç de olsa öğrendik. (Hȃlȃ öğrenmemiş olanlarımız da bu Kovid günlerinde öğrenmiş olsa gerek.) Ama insan yapımı bir sistemi kaldırmak, iptal etmek, düzeltmek, değiştirmek, aşmak, iyileştirmek, hepsi mümkün, hangisine karar verirsek onu yaparız, yapabiliriz.
Paranın egemenliğinden kurtulmak istiyorsak ona verdiğimiz anlamı değiştirmekle başlamalıyız.