Her geçen gün yeni kadın liderlerle tanışıyoruz. Fransa’daki Dünya Kadınlar Futbol Şampiyonasını kazanan Amerikan Kadın Futbol Takımının kaptanı Megan Rapinoe mesela. Aynı günlerde tanıştığımız, Akdeniz’den kurtardığı mültecileri taşıyan gemisini İtalyan hükümetinin yasağına aldırmadan Sicilya’da limana yanaştıran Alman kaptan Carola Rakete. Birkaç ay önce tüm dünyaya insanlık dersi veren Yeni Zelanda başbakanı Jacinda Ardern….
Megan Rapinoe New York belediyesinin dünya şampiyonlarını karşılamak için düzenlediği büyük şenlikte yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
“Daha iyi olmak zorundayız. Daha çok sevmeli, daha az nefret etmeliyiz. Daha çok dinlemeli, daha az konuşmalıyız. Bunun her bireyin sorumluluğu olduğunu bilmeliyiz. Evet, biz sporcuyuz. Evet, futbol oynuyoruz. Evet, kadın sporcularız. Ama bundan çok daha fazlasıyız. Siz çok daha fazlasısınız. Bir taraftardan fazlasısınız. Siz bu sokaklarda her gün yürüyenlersiniz. Dünyayı daha iyi hale getirmek hepimizin görevi. Ailenizi, en yakın arkadaşlarınızı… Her birimizin görevi. Birlik olmak zorundayız. Yapabildiğinizin en iyisini yapın.”
ABD’de geçen yıl yapılan ara seçimlerde Kongre’ye önemli sayıda kadın üye girmişti. Şimdi de tarihte ilk kez olarak çok sayıda kadın başkanlığa aday olduğunu açıkladı. 2020’de yapılacak başkanlık seçimlerinde Trump’ın karşısına Demokrat aday olarak nitelikli bir kadın çıkması şaşırtıcı olmayacak. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından AB Komisyonu başkanlığına ilk kez bir kadın seçildi. Avrupa Merkez Bankasının başına da ilk kez bir kadın, Christine Lagarde getirildi.
Geçen yıl 15 yaşındaki İsveçli öğrenci Greta Thunberg’ın başlattığı “Cumaları Gelecek İçin“ hareketi bu yaz aylarında da tüm dünyaya yayılarak sürüyor. Almanya başbakanı Angela Merkel son basın toplantısında,“Greta’nın başlattığı hareket, iklim değişikliği sorununa daha kararlı yaklaşmamıza yardımcı oldu“ diye konuştu. Merkel aynı konuşmasında Trump‘ın nefret dolu hakaretlerine maruz kalan dört renkli Kongre üyesi kadınla (Ayanna Pressley, Alexandria Ocasio-Cortez, Ilhan Omar ve Rashida Tlaib) dayanışma içinde olduğunu ilan etti. Almanya’nın ilk kadın başbakanı olan Merkel şu anda en uzun görevde kalan üçüncü başbakan. Yerine de gene bir kadının, Annegret Kramp-Karrenbauer’in gelmesi bekleniyor.
Politikada kadınların yükselişi tüm Avrupa’ya ve tüm siyasi akımlara yayılmış bulunuyor. Danimarka başbakanlığına seçilen sosyal demokrat Mette Frederiksen’den dört yıl bu ülkenin meclis başkanlığını yapan milliyetçi Pia Kjærsgaard’a, 2013’te Norveç başbakanı olan muhafazakâr Erna Solberg’den Fransa’daki aşırı sağcı Milli Cephe’nin lideri Marine Le Pen’e kadar daha birçok örnek var.
ABD’de Zenger/Folkman Liderlik Geliştirme firması tarafından yapılan araştırmaların sonuçları kadınların tüm kilit liderlik becerilerinde erkeklerden daha yüksek puanlar tutturduğunu gösteriyor. Liderlik için kadınlarda eksik olan şey yetenekler değil, kendilerine tanınan fırsatlar. Fırsat elde ettiklerinde kadınlar da liderlikte en az erkekler kadar başarılı oluyorlar. Kadınların önünü kesen asıl erkek egemenliğinin kurumlaşmış yapı ve zihniyetleri.
***
Son otuz kırk yıl içinde ivme kazanan kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadelesi ve genel olarak kadının yükselişi, erkek egemenliğinin karşı tepkisiyle karşılaşmasa olmazdı. Kadına karşı şiddetin, kadın cinayetlerinin artmasının yanı sıra, son dönemde birçok ülkede yeni bir atak içinde olan sağ popülizm de (ya da yeni gericilik veya yeni milliyetçilik) her yerde kadınların bu mücadelelerle elde ettiği konumları geri alma çabasıyla doğrudan ilişkili. Politikada kadın profilinin yükselişi onları korkutuyor. 1980’lerden bu yana sol güçleri ve işçi hareketlerini büyük ölçüde zayıflatmış olmalarına karşın kadın hareketiyle baş edememiş olmaları onları ürkütüyor.
Kadınların davranışlarını sınırlamak, onları boyundurukları altına almak arzusuyla çatmaya çalıştıkları yeni siyasi rejimlerde kadınları geleneksel, pasif roller içinde tutmaya çalışıyorlar. Kadınların karşısına kürtaj yaptırmayı zorlaştırmaktan nafaka haklarını kısıtlamaya kadar birçok yeni engel çıkarıyorlar. Trump’ın dört demokrat kadın adaya yönelttiği ve çeşitli platformlarda ısrarla tekrarladığı çirkin saldırıda görüldüğü gibi, kamuoyunda etkin olan güçlü kadınların aşağılanmasını normalleştirmeye çalışmak başvurdukları başka bir yöntem.
Project Syndicate yazarlarından Nina Kruçeva, siyasette kadınların yükselişini inceleyen makalesini şöyle bitiriyor.
“Günümüz dünyasında erkekler hâlâ ellerinde orantısız bir güç tutmaya ve çoğu zaman bunu kadınların daha çok şey elde etmesini önleyecek şekillerde kullanmaya devam ediyor. Ama politika sahnesinde kadınların hızla artan sayısına (ve faşistlerden liberallere, yeşil ve sosyalistlere kadar her akımı temsil ettiklerine) bakarak rahatlıkla diyebiliriz ki, erkek üstünlüğünün günleri artık sayılıdır. Trump gibi “alfa erkekler”in geri tepmesinde şaşılacak bir şey yok.”
The Atlantic yazarı Peter Beinart, Türkçesi yesilgazete.org/blog’ta yayınlanan yazısında evde toplumsal cinsiyet eşitliği ile politikada toplumsal cinsiyet eşitliği arasındaki siyaset bilimci Valerie M. Hudson’un ortaya koyduğu çok ilginç ilişkiye dikkat çekiyor:
“Bireyin farkına vardığı ilk toplumsal cinsiyet farkı kişinin kendi evindeki cinsiyetler arasındaki farktır. İlk siyasi düzeni kuran, ülkedeki şeylerin nasıl olması gerektiğini tesis eden budur. Erkekler, bütün erkeklerin kadınlara hükmetmesi karşılığında diğer erkekler tarafından yönetilmeye razı oldular. Bu politik hiyerarşi eve özgü hiyerarşiyi yansıttığı için onlara doğal göründü – yetişkinlerin çocuklara hükmetmesi kadar doğal. Bu yüzden, binyıldır erkekler ve kadınların büyük bir kısmı eril tahakkümü politik meşruiyetle ilişkilendiriyor.”
Şimdi kadınların güçlenmesi işte bu düzeni bozuyor. Kadınlar güçlendikçe, sağcı otokratlar bu güçlenmenin “doğal siyasi düzene” yönelik bir saldırı olduğunu ileri sürüyorlar. Bunu boşa çıkarmak için kadınların güçlenmesinin normal kabul edilmesinin sağlanması gerekiyor. Yeni gericiliği mağlup etmenin yolu kadınları güçlendirmekten geçiyor.
***
Başka ilginç bir ilişki: Araştırmalar bugün kadınlar ve erkekler arasında ev işleri yapmada daha çok eşitlik olan ülkeler ile kadınların siyasette ve hükümette daha eşit temsil edildiği ülkeler arasında şaşırtıcı bir korelasyon olduğunu gösteriyor. Kadınların siyasette temsil edilmede en ileri olduğu Kuzey Avrupa ülkelerinde kadınların ev işi yapması ile erkeklerin ev işi yapması arasında sadece bir saat fark var. Kadın temsilinin daha geri olduğu ülkelerde ise bu fark yedi, sekiz ve daha fazla saate çıkıyor!
Özetle, evde kadınların eşitliğini teşvik edersek demokrasiyi de kurtarabiliriz.
Ancak buna bir başka bulguyu daha eklemek gerekiyor: Kadınlar ve erkekler arasında ev işleri yapmadaki eşitlik erkek ve kadın işgücüne ödenen ücretler arasındaki eşitlik düzeyiyle düz orantılı. Kadına ödenen ücret çok daha az olduğunda kadının evde kalması ailenin kaynaklarını görece daha artırıyor – çift ev işlerini paylaşmaya gönüllü olsa bile bu tercihi yapmak zorunda kalıyor.
Formül çok net: Evde eşitlik, işte eşitlik, ülke yönetiminde eşitlik – biri olmayınca diğerleri de tam olmuyor.
Ülkemizde de evde ve işyerinde erkek egemenliğinin dayatmalarını aşmayı ve eşit konumlarda yaşamak ve çalışmak için olanaklar yaratmayı başarmış birçok kadın var. Sözgelimi şu ya da bu bakanlığı veya ülke ekonomisini çok daha iyi yönetebilecek birçok kadın var. Onların sesini ne kadar çok duyarsak yukarıdaki formülün hayata geçmesi o kadar hızlanacaktır.