“Güzellik benim için insanların onurudur”

“Çektiğiniz fotoğraflardaki insanlara baktığımızda, ister göçmen ister maden işçisi isterse yağmur ormanı sakini olsun, hepsinin kendi onurunu yansıttığını görüyoruz.  Bu sizin için neden bu kadar önemli?”

Neue Zürcher Zeitung gazetesi muhabirinin kendisiyle yaptığı röportajda yönelttiği bu soruya ünlü fotoğrafçı Sebastião Salgado şöyle cevap veriyor:

“İnsanlarda bu onur vardır, ama bunu göstermeyi istemek gerekir. Onun için önce onlarla birlikte zaman geçirmelisiniz. Yedi yıldır hep Amazon bölgesindeyim. Göçler Projesine sekiz yılımı verdim. Bunlar kısa süreler değil. İnsanları ve durumlarını anlamam için bu zamana ihtiyacım var, aynı şekilde insanların da beni tanıması ve fotoğraflarını niçin çekmek istediğimi anlamaları için de.”

Alman Kitapçılık Sektörünün 2019 Barış Ödülünü alan Salgado, kendisiyle bu nedenle yapılan röportajda şöyle devam ediyor:

“Çoğu fotoğrafçı birkaç gün için gelir, resimlerini çekip gider. Bu, bir toplulukta olan biteni anlamaya yetmez. Benim tekniğim zaman. Her şey insanlarla birlikte geçirdiğim zamana bağlı. Bu aynı zamanda saygı meselesi. Benim için en önemli olan onların onurlarını göstermektir. Güzellik benim için fotoğraftır, ışıktır, içinde çalıştığım mekândır, gördüğüm insanların onurudur.”

Bugün yeryüzünde yaşayan 7,5 milyar insan hepimiz aynı ölçüde onuru, saygıyı, eşit kabul görmeyi hak ediyoruz. Salgado’nun o eşşiz fotoğraflarında gösterdiği gibi, hayatın temel gerçekliği birbirimizden daha önemli olmadığımız, olamayacağımızdır. Çünkü tabiatta birimize diğerinden daha çok değer veren hiçbir şey yok. Biyolojinin altını çizdiği gibi,  hepimiz aynı ölçüde değerliyiz ve ölümlüyüz. İnsanlar arasındaki farklılıkların bazı insanların mükemmele/saygıya/onura/eşit kabul görmeye yakın, bazılarının uzak olduğu anlamına gelen bir derecelendirme içerdiğine ilişkin hiçbir bilimsel kanıt yok. Kaldı ki hepimiz aynı yerden, 4 milyar yıl önceki anaerobik bakterilerden—ya da “topraktan”— geliyoruz.

İnsanların onuru, Salgado’nun vurguladığı gibi, eşsiz bir güzelliktir. İnsanların eşit kabul görmesi bu güzelliğin kutsanmasıdır. Bir insanın tıpkısının aynısı ikinci bir insanın olma olasılığı mutlak olarak sıfırdır. Ve bu mutlaklık bütün canlı türleri için geçerlidir. Hiçbir türde iki birey aynı değil, her birey benzersiz, farklıdır. Onun için her birey, bütün insanlar onurludur.

***

İnsan türümüz bugün kendisine ilişkin bu temel gerçekliği kabul etmekten çok uzak. Türümüzün farkında değiliz. Ve farkına varmamız da göründüğü kadarıyla kolay olmayacak.

Bugün hemen hepimiz kendimizi esas olarak ailemizin, ülkemizin, sosyal grubumuzun ya da mesleğimizin içinde biri olarak  düşünüyoruz, 7,5 milyar insandan biri olarak görmüyoruz.  Kimliğimizi öyle algılamıyoruz. Onun için, ait olduğumuzu düşündüğümüz grubun/grupların  dışında kalan insanları önemsemiyoruz, bizden saymıyoruz. Kendi amaçlarımızın peşinde koşuyor, insan türünün bütünü için herhangi bir sorumluluk üstlenmiyoruz. Aynı şekilde yeryüzünde diğer canlılarla, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, onlarla bağ ve ilişkiler içinde var olduğumuzu da çoktan unuttuk. Kendimizi sadece bir birey olarak görmeye alıştık, canlı ve cansız doğanın bir parçası olarak düşünmekten vazgeçtik. Oysa düşünmek insan türünün ayırt edici özelliğiydi. 

Türümüzün farkına varmak için önce her birimizin kendisini 7,5 milyar insandan biri ve doğanın bir parçası olarak düşünmeye başlaması gerekiyor. Ama birbirimizi aynı türün eşit haklı, onurlu üyeleri olarak görebilmemiz için bakış açımızın yanı sıra bir şeyi daha değiştirmemiz gerekiyor— başarı tanımımızı.

Bugün vardığımız noktada tüm dünyada, bütün ülkelerde, insanların büyük çoğunluğu tarafından fiilen benimsenen ve uygulanan başarı tanımı hep daha fazlasını, daha çoğunu elde etmek, sahip olunanları daha da artırmak gibi amaçlara dayalıdır. Ekonomiyi büyütmek, üretimi artırmak, daha çok tüketmek, zenginliği artırmak, verimliliği artırmak, performansı artırmak, gücü artırmak.. hep daha fazla nesne, daha fazla birikim. Büyüyen sayılar dünyası. Dijitalleşme koşullarında bu, üssel olarak büyüyen bir sayılar dünyası haline geliyor.

***

Doğanın, canlıların evriminin bir planı yok. Evrenin hareketi bir niyet ya da  amaç peşinde gitmiyor, izlediği belli bir yön yok, tanımlanmış hedeflerin peşinde değil.  Bizim ise amaçlarımız, plan ve programlarımız var.

Sorun bugün bizim amaçlı eylemlerimizle yeryüzünün amaçsız hareketi arasındaki ilişkinin birbirlerini karşılıklı tahrip eden bir ilişki haline gelmiş ve bu tahribatın neredeyse üssel olarak hızlanmakta olmasıdır. Hem yeryüzü hem insanlık bu kapışmada aldıkları yaraları kendiliğinden onaramaz, yeniden iyileştirilmez hale geliyor. Bugün böyle bir yerdeyiz ve dünyanın geleceğinin bir garantisi yok.

Artan sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri, iklim değişikliğini, türlerin hızlanan yokoluşunu bugün hemen herkes görüyor, bunlar giderek daha çok konuşuluyor. Çeşitli politika önerileri getiriliyor, anlaşmalar yapılıyor, önlemler alınıyor. Ama herhangi bir iyileşme sağlanamıyor. Sağlanamıyor çünkü çıkış yolu için tür çapında bir tepkiye ihtiyaç var.  İnsan türünü daha fazlasına sahip olma zihniyetinin tasallutundan kurtaracak bir gelişmeye ihtiyaç var.

Evet, farklı şeylere sahip olma arzusu her zaman insanın kimlik kurgusunun ayrılmaz bir parçası olmuştur. Sahip olduğumuz şeylerin başkalarına ve kendimize kim olduğumuzu söyleyen sihirli bir yanı vardır. Ama bizi insanlıktan uzaklaştırmayacak şeylere sahip olmakla yetinmeyi de pekâlâ tercih edebiliriz. Tarihte de günümüzde de bunu yapabilenlerin örnekleri pek çok.    

Bunun için insanlığın başarı tanımını değiştirmemiz gerekiyor. Başarıyı daha çok elde etme, daha çok biriktirme temelinde değil, diğer canlılarla denge içinde gelecekte de var olabilme temelinde, onurlu bir ortak yaşam gayesi doğrultusunda yeniden tanımlamaya ihtiyacımız var.  Ve bu temelde iş yapma kültürümüzü, tüketim kültürümüzü, işbirliği yapma kültürümüzü ve yaşam tarzlarımızı, yerel ve küresel politik sistemlerimizi yeniden düzenlemeye ihtiyacımız var. Artık büyüme amaçlarımızı değil, yeryüzündeki, diğer canlılar arasındaki yerimizi düşünmeye ihtiyacımız var.

Köklerimizi, sağlıklı toprağa, temiz suya ve havaya, ormanlara, bataklık ve çöllere bağımlı olduğumuzu, diğer insanlara, hayvan ve bitkileri muhtaç olduğumuzu düşünmeye ihtiyacımız var — bağlarımızı, ilişkilerimizı ve diyaloglarımızı.

Ve birlikte zaman geçirmeye olan ihtiyacımızı.

Yolumuzun aynı olduğunu, hepsiyle yoldaş olabileceğimizi.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s